Ölüm, yaşamın kaçınılmaz bir parçası olmasına rağmen, ölürken beynin iç süreçleri hakkında çok az bilgiye sahibiz. Nörolog Jimo Borjigin, yaklaşık on yıl önce bu konuya tesadüfen ilgi duymaya başlamış. Borjigin, BBC Mundo’ya verdiği demeçte, “Fareler üzerinde deney yapıyorduk ve ameliyat sonrası beyinlerinde meydana gelen nörokimyasal değişiklikleri izliyorduk” diyor. Bir anda, iki fare ölmüş ve Borjigin, bu farelerin beyinlerindeki ölüm sürecini gözlemleme fırsatı bulmuş.
“Bir farenin beyninde devasa serotonin salınımı oldu. O fare halüsinasyon mu görüyordu?” Bu keşif, Borjigin’in merakını tetiklemiş. “Bunu anlamlandırmak için literatür araştırması yapmaya başladım ve ölüm süreci hakkında ne kadar az şey bildiğimiz karşısında şaşkına döndüm.” Michigan Üniversitesi’nde moleküler ve bütünleştirici fizyoloji ve nöroloji doçenti olan Dr. Borjigin, bu olaydan sonra ölürken beyinde neler olduğunu araştırmaya karar vermiş.
Uzun süre boyunca, kalp atışı durmuş kişilerin klinik olarak ölmüş kabul edildiği düşünülüyordu. Ancak Borjigin, “Bu sadece kalp durmasıdır; beyinden bahsedilmiyor” diyor. Beyin, çalışmak için çok fazla oksijene ihtiyaç duyar. Kalp kan pompalamadığında, beyne oksijen ulaşmaz. “Tüm dış belirtilere göre beyin artık çalışmıyor ya da en azından hiperaktif değil, hipoaktif,” diye açıklıyor Borjigin. Ancak Borjigin’in ekibinin araştırmaları farklı bir tablo sunuyor.
“Serotonin miktarı 60 kat arttı; kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan dopamin de yaklaşık 40 ila 60 kat arttı. Uyarıcı norepinefrin ise yaklaşık 100 kat arttı.” Borjigin, bu kimyasalları hayvanlar hayattayken bu seviyelerde görmenin mümkün olmadığını belirtiyor. Ekip, 2015 yılında ölmekte olan farelerin beyinlerine dair başka bir araştırma yayınladı. “İki durumda da hayvanların yüzde yüzünde olağanüstü büyük beyin etkinliği gözlemledik,” diyor Borjigin.
2023 yılında ekip, komada ve yaşam destek cihazına bağlı dört hastaya odaklandı. Bu dört kişi ölmekteydi. Doktorları ve aileleri, bu kişilerin kurtarılamayacağına karar verdiler. Akrabaların izniyle vantilatörler kapatıldı. Araştırmacılar, bu noktada iki hastanın beyinlerinde yüksek aktivite gözlemledi. Bu hastalarda, karmaşık bilgi işleme ve hafıza ile ilişkili olan hızlı beyin dalgaları, yani gama dalgaları tespit edildi. Bir hastanın beyninin her iki yarısındaki temporal loblarda da yüksek aktivite oluştu. Dr. Borjigin, sağ temporoparyetal birleşim noktasının empati için çok önemli olduğunu belirtiyor: “Kalp durmasını atlatan ya da ölümden dönen birçok hasta, bunun onları daha iyi bir insan haline getirdiğini, sonrasında başkalarına karşı empati duyabildiklerini söylüyor.”
Ölüme yakın deneyimler yaşayan bazı kişiler, hayatlarının film şeridi gibi gözlerinin önünden geçtiğini ya da bazı kilit anları hatırladıklarını bildiriyor. Birçok kişi yoğun bir ışık gördüklerini söylerken bazıları da bedenlerinin dışına çıkmış gibi hissettiklerini ve o anı dışarıdan izlediklerini anlatıyorlar. Dr. Borjigin’in araştırmalarında gözlemlediği yüksek beyin aktivitesi, neden bazı kişilerin ölüm eşiğinde bu kadar yoğun deneyimler yaşadığını açıklayabilir mi? “Evet, bence açıklıyor,” diyor Dr. Borjigin. “Kalp durmasını atlatıp hayatta kalan kişilerin en az yüzde 20 ila 25’i beyaz bir ışık gördüklerini, bir şey gördüklerini bildiriyorlar, bu da görme merkezinin etkinleştiğini ima ediyor.”
Vantilatörleri kapatıldıktan sonra yüksek beyin aktivitesi gözlemlenen iki hasta ile ilgili de Dr. Borjigin, bilinçli görmeyi destekleyen görme merkezlerinde yoğun etkinleşme görüldüğünü, “bunun da bu görsel deneyimle bağlantılı olabileceğini” söylüyor.
Dr. Borjigin, insanlar üzerindeki araştırmanın çok küçük çaplı olduğunu ve ölürken beyinde ne olduğuna dair daha fazla araştırma gerektiğini kabul ediyor. Ancak bu alanda 10 yılı aşkın süredir araştırma yaptıktan sonra Dr. Borjigin için şu çok net: “Kalp durması sırasında bence beyin hipoaktif değil, hiperaktif.”
Peki beyin, oksijen almadığını fark ettiğinde ne oluyor? Araştırmacı “Bunu anlamaya çalışıyoruz. Literatürde bu konu hakkında çok az bilgi var. Aslında, neredeyse hiçbir şey bilinmiyor,” diyor. Kış uykusundan bahseden Dr. Borjigin şu hipotezini paylaşıyor: Hayvanlar olarak, en azından fareler ve insanlar olarak, oksijen eksikliğiyle başa çıkan içsel bir mekanizmamız var.
“Şimdiye kadar beynin kalp durmasının masum seyircisi olduğunu düşündük: Kalp durduğunda, beyin de ölüveriyor. Güncel düşünce bu yönde: beyin başa çıkamıyor ve ölüyor.” Ancak Dr. Borjigin, bundan emin olmadığımız konusunda ısrarcı. Beynin mücadeleyi kolay bırakmadığına inanıyor. Tıpkı başka krizlere verdiği tepki gibi, karşı koyuyor: “Kış uykusu, beynin bu durumu ya da oksijen eksikliğini atlatabilecek mekanizmaya sahip olduğunu gösteren çok iyi örneklerden biri. Ancak bu henüz araştırılmadı.”
Dr. Borjigin ve ekibi, araştırmalarında öğrendiklerinin dev bir buzdağının ucu olduğunu ve keşfedilecek çok şey olduğunu düşünüyor: “Beynin hipoksiyle [oksijen yoksunluğuyla] başa çıkacak içsel, anlamadığımız mekanizmaları olduğuna inanıyorum. Yüzeyde, kalp durması tecrübe eden insanların inanılmaz, öznel deneyimler yaşadığını biliyoruz ve veriler de bu deneyimin beyin etkinliğinde artıştan kaynaklandığını gösteriyor. O halde soru şu: Ölen beyinde neden yüksek beyin aktivitesi oluşuyor? Bir araya gelip bunu anlamalı, çalışmalı, araştırmalı ve anlamalıyız çünkü milyonlarca insan için prematüre biçimde ölüm teşhisi koyuyor olabiliriz, zira ölümün mekanizmasını anlamıyoruz.”
ENGLİSH
2 gün önceSİGORTA
2 gün önceSİGORTA
3 gün önceSİGORTA
6 gün önceSİGORTA
7 gün önceSİGORTA
8 gün önceDÜNYA
17 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.